
Ortadoğu’daki en sansasyonel ve tartışmalı siyasi röportajlardan biri, Amerikalı ünlü sunucu Tucker Carlson ile İran Cumhurbaşkanı Mesud Pizeşkiyan arasında gerçekleşti. Bu röportajın kendisi ve her bir cümlesi, birçok güncel soruya çözüm arama çabasıydı. Her sansasyonel olayda olduğu gibi beklenen “bomba” patlamadı, fakat görüşmenin gerçekleşmiş olması ve içinde yer alan görüşler, toplum için ciddi sorunları gündeme taşıdı. Carlson bu röportaj için İran’a gitmedi, Pizeşkiyan da Amerika’ya gitmedi—her şey online olarak, küresel medya alanında doğrudan organize edildi, diye bildirdi cnn.com.
Röportajın merkezindeki en dikkat çekici konulardan biri, İran’ın nükleer programının gerçek amacı, uluslararası kuruluşlarla ilişkiler ve Ortadoğu’daki büyük jeopolitik çekişmelerdi. Carlson röportajı yaparken, öncelikle, İran gerçekten nükleer silah yapımından vazgeçmeye hazır mı, şeklindeki klasik soruyu sordu. Cumhurbaşkanı Pizeşkiyan buna cevaben, İran’ın hiçbir zaman nükleer silah üretme niyetinde olmadığını, bu konudaki tüm şüphelerin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun kendi hayal gücü olduğunu vurguladı.
Pizeşkiyan: “Netanyahu 1984’ten bu yana farklı Amerikan başkanlarını İran’ın nükleer silah yapımına başladığına inandırıyor. Ama bu tamamen yalan. İran geçmişte de, şimdi de nükleer silah yapma niyetinde değildi ve bu, Yüce Lider Ali Hamaney’in fetvası ile de yasaklanmıştır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) yıllarca tüm nükleer tesislerimizi izledi, denetim hiçbir zaman durmadı. Ancak son gelişmeler, özellikle uluslararası ilişkiler ve güvenlik koşulları nedeniyle anlaşmayı durdurduk,” diye açıkladı.
Tucker Carlson: “Eğer uluslararası ajansla iş birliğini durdurduysanız, dünya İran’ın uranyumu zenginleştirmediğine nasıl inanacak? Buna kim garanti verebilir?” diye sordu. Pizeşkiyan ise doğrudan net bir cevap vermek yerine, İran Amerika ile müzakere etmek isterken İsrail’in aniden saldırdığını, ABD’nin ise bu süreçte tarafsız kalmadığını belirtti. Bu durumda UAEA denetçilerinin de nükleer tesislere tam erişim imkanı kalmadığını belirtti.
İran Cumhurbaşkanı, Carlson’ın “UAEA denetçileri İsrail’e bilgi ilettiğiyle ilgili haberlere nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Ajansın faaliyetleriyle ilgili şüphelerimiz vardı, ama onların tesislerimize girişine her zaman izin verildi. Ancak son rapordan sonra güven tamamen kayboldu. İsrail nükleer tesislerimize saldırdı, uluslararası kuruluş ise sessiz kaldı. Bu doğru bir yaklaşım değil,” dedi.
Görüşme sırasında Carlson, İran–ABD ve İran–İsrail ilişkilerindeki tüm sancılı noktaları ele aldı. Pizeşkiyan ise, İsrail’in son askeri saldırısında askeri faaliyette bulunmayan, silahsız kadınlar, çocuklar, hatta hamile kadınların öldürüldüğünü ve bunun açıkça savaş suçu olduğunu belirtti. “Yakınlarım, aile üyelerim, hatta ben de kurban olabilirim. Ama devletimi savunmak, halkımın haklarını korumak için sonuna kadar mücadele edeceğim,” dedi.
Pizeşkiyan ayrıca Amerikalılara hitaben, 200 yıldır İran ve ABD arasında doğrudan bir savaş yaşanmadığını ve İranlıların Amerikalılara karşı hiçbir terör eylemi gerçekleştirmediğini özellikle vurguladı. “Hakkımızda yanlış algılar oluşturuldu. İranlılar ABD’ye karşı değil, küresel zulüm ve adaletsizliğe karşıdır,” diye net bir şekilde belirtti.
Röportaj sırasında Carlson, Amerika’daki İranlı göçmenler meselesini de gündeme getirdi ve onları terör gruplarıyla ilişkilendirme konusunda bir dizi önyargılı görüş dile getirdi. Pizeşkiyan ise buna, “Bu yalanı ilk kez sizden duyuyorum” diyerek, İranlıların zekası, iyiliği ve iyi halleriyle tanınan bir millet olduğunu vurguladı.
Görüşmenin sonunda Carlson, Amerikan toplumunun İsrail’e bakışını da gündeme taşıdı. Bugüne kadar Amerikalılar için İsrail mutlak doğru ve “kutsal” bir devlet olarak sunulmuşken, son olaylar ve Ortadoğu’daki gerçekler onlarda sorular uyandırmaya başladı. Carlson’ın 4,25 milyon abonesi olan YouTube kanalındaki bu röportaj geniş bir kitleye ulaştı. Demek ki artık Amerikalılar, sadece kendileri için yazılmış senaryoyu değil, Ortadoğu liderinin de duruşunu duyma fırsatı buldu.
Carlson’ın röportajında onlarca keskin, doğrudan ve güvenilir soru vardı; Pizeşkiyan ise diplomatik, anlatıcı ve aynı zamanda kararlı yanıtlarla kendi ve milletinin bakış açısını güvenle ifade etti. Her iki taraf da ifade özgürlüğünü, pozisyon ve bakış farklılığını ortaya koydu.
Sonuç olarak bu röportaj, sadece İran ve ABD için değil, tüm dünya kamuoyu için de önemli bir olay oldu. Röportajda nükleer güvenlik, terör ve savaş, uluslararası ilişkiler, ABD ve İsrail’in siyasi yüzü ve diplomasinin ne kadar gerçek olduğu konusunda birçok görüş dile getirildi. Pizeşkiyan’ın kişisel cesareti, devlete bağlılığı, Carlson’ın doğru ve eleştirel soruları—tüm bunlar XXI. yüzyılın siyasi formatını açıkça ortaya koydu.
Şüphesiz bu sohbet, önümüzdeki günlerde de geniş çapta tartışılacak. Çünkü dünya siyasetinin “kara kutusu” olarak adlandırılan Ortadoğu meselelerinde artık hem sıradan Amerikalı hem de karşı taraf kendi sözünü söyleme fırsatı buldu. Carlson’ın soruları ve Pizeşkiyan’ın cevapları, belki de yeni bir siyasi dönemin kapılarını açacak—bu röportaj tarihe geçebilecek nitelikte oldu. Telegram’da «Zamin»i takip edin!
Ctrl
Enter
Bir Hata mı buldunuz?
İfadeyi seçin ve Ctrl+Enter tuşuna basın İlgili haberler