Son bir yılda, Çin sessiz fakat dikkat çekici bir eğilime tanık oldu: özerk bölgelerdeki en üst siyasi makamlarda görev yapan etnik azınlıklara mensup üst düzey yetkililer görevden alındı ve soruşturmaya tabi tutuldu. Bu gelişmeler Tibet, Moğol ve Zhuang bölgelerinde meydana geldi ve birlikte ele alındığında, Parti-devletin etnik temsiliyeti yönetme biçiminde bir değişimi işaret ediyor. Resmî olarak yolsuzlukla mücadele kampanyasının bir parçası olarak sunulan bu tasfiyeler, aslında politik bir anlam daha taşıyor gibi görünüyor. Bu olaylar, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) sadakat, yönetişim ve azınlık bölgelerinde özerklik kavramını yeniden tanımladığını gösteriyor.
En az üç dikkat çekici olay öne çıkıyor. Ocak 2025’te, Tibet Özerk Bölgesi’nin eski başkanı ve etnik bir Tibetli olan Qi Zhala, “disiplin ve yasalara ciddi biçimde aykırı davranışlarda bulunmak” suçlamasıyla soruşturma altına alındı. Daha sonra Partiden ihraç edildi ve rüşvet almak, “batıl inanç faaliyetlerine” katılmak ve Parti değerlerini koruyamamakla suçlandı. Guangxi’de, bölgenin başkanı olarak görev yapan etnik Zhuang kökenli Lan Tianli, Mayıs 2025’te benzer bir kaderi paylaştı. İç Moğolistan’da ise, etnik Moğol ve bölgenin başkanı olan Wang Lixia geçen ay disiplin incelemesine alındı. Bu kişilerin her biri, Çin’in siyasi hiyerarşisinde Han olmayan yetkililerin ulaşabileceği en yüksek idari konumu işgal ediyordu. Kısa süre içinde aynı kaderi paylaşmaları, hem sembolik hem de yapısal olarak çarpıcı.
Merkezî Kontrolün Yeniden Tesisi
İlk bakışta, bu tasfiyeler Xi Jinping’in uzun süredir devam eden yolsuzlukla mücadele kampanyasının genel mantığına uyuyor. Ancak, bu olayların zamanlamasındaki tutarlılık ve ortak etnik bağlam, daha derin bir yorum gerektiriyor. Rutin disiplin soruşturmalarından farklı olarak, bu incelemeler, Partinin “etnik kapsayıcılık” iddiasını simgeleyen azınlık liderlerini hedef aldı. Reform döneminden bu yana Çin’in etnik politikası, siyasi merkezileşmeyi korurken nominal bölgesel özerkliği sürdürmeye dayanan hassas bir dengeye oturmuştu. Pratikte bu, kültürel olarak temsil edici fakat politik olarak sadık azınlık kadrolarının terfi ettirilmesi anlamına geliyordu. Son tasfiyeler, bu dengenin mutlak itaat lehine yeniden ayarlandığını gösteriyor.
Bu gelişme tamamen yeni değil. 2020’den bu yana Pekin, etnik farklılıkların her türüne karşı giderek artan bir rahatsızlık göstermekte. İç Moğolistan’da çekirdek derslerde Moğolca’nın yerine Mandarin’in getirilmesi, Tibet’teki dinî kurumlar üzerindeki sıkı kontroller ve Sincan’daki kadro yeniden yapılanması, etnik kimliği Parti tarafından tanımlanan tekil bir ulusal kimliğe tabi kılan daha geniş bir ideolojik projeye işaret ediyor. Bu bağlamda, azınlık liderlerinin tasfiyesi hem bir disiplin mekanizması hem de bir uyarı işlevi görüyor. Bu durum, sembolik farklılık ifadelerinin ya da zayıf ideolojik uyum algısının bile kabul edilemez olduğunu gösteriyor.
Uyumun Stratejik Mantığı
Yönetişim açısından bu tasfiyeler, Partinin yerel köklülükten ziyade ideolojik güvenilirliği tercih ettiğini yansıtıyor. ÇKP’nin kadro yönetimi sistemi her zaman sadakati önemsemiştir, ancak mevcut eğilim, yerel meşruiyetin –özellikle etnik veya bölgesel bağlara dayandığında– artık bir avantaj değil, bir yük haline geldiğini gösteriyor. Mesaj açık: azınlık liderleri kendi topluluklarının Partiye temsilcileri değil, Partinin kendi topluluklarındaki temsilcileri olmalıdır.
Bu değişim aynı zamanda stratejik bir anlam taşır. Merkezî yetkililer uzun zamandır etnik bölgelerin alternatif kimlik siyaseti alanlarına dönüşmesinden endişe etmektedir, özellikle de ekonomik yavaşlama veya bölgesel eşitsizlik koşullarında. Bölgesel liderliğin özerkliğini zayıflatarak Pekin, yerel sapma olasılığını azaltıyor. Mantık önleyici nitelikte, ancak bu aynı zamanda Çin’in sıkça övülen “birleşik liderlik altında bölgesel özerklik” modelinin sınırlarını da ortaya koyuyor. Geriye kalan şey, politik veya personel düzeyinde anlamlı bir takdir yetkisi olmadan sadece isimde özerklik.
Bu yaklaşımın sonuçları esasen iki yönlü. Birincisi, azınlık yönetiminin meşruiyetini zayıflatıyor. ÇKP, azınlık bölgelerinde yönetimini tarihsel olarak temsil anlatısıyla meşrulaştırmıştır: azınlık yetkililerinin özerk bölgelerdeki üst makamları işgal etmesi kapsayıcılığın kanıtı olarak sunulmuştur. Bu yetkililer sistematik biçimde görevden alındığında, bu anlatının sembolik temelleri aşınır. İkincisi, azınlık kadroları arasında siyasi hayatta kalmanın artık yerel yönetim performansına değil, merkeze yakınlığa bağlı olduğu algısı oluşur. Bu durum, kültürel veya dilsel ifade alanının zaten sınırlı olduğu bir bağlamda, kendini sansür ve aşırı temkin bürokrasisini besleyebilir.
İç ve Dış Yansımalar
Yurt içinde, etnik işlerin merkezîleştirilmesi, 1980’lerden bu yana Çin’in etnik yönetim modelini sürdüren kırılgan uzlaşmayı aşındırma riski taşıyor. Gerçek anlamda özerklik yokluğunda, bölgesel yönetimler Pekin’in idari uzantılarına dönüşebilir. Böyle bir homojenleşme, özellikle yerel gelenekleri veya dilleri zayıflatan kültürel politikalarla birleştiğinde, gizli hoşnutsuzluk doğurabilir.
Uluslararası alanda ise bu gelişmeler, Çin’in kendisini çok etnili, uyumlu bir devlet olarak sunma çabalarını karmaşıklaştırıyor. Partinin küresel mesajları sıklıkla “etnik birlik” ve “çoğulcu uyum” temalarını iç politik istikrarın ve yönetişim kabiliyetinin kanıtı olarak vurgular. Ancak azınlık tasfiyeleri örüntüsü, özellikle gözetim, yeniden eğitim ve asimilasyon programlarıyla ilgili raporlarla birlikte değerlendirildiğinde, bu anlatıyı baltalama riski taşır. Dâhil etme söylemi ile kontrol gerçeği arasındaki gerilim giderek görünür hâle gelir.
Çin’deki etnik azınlık liderlerinin son tasfiyeleri yalnızca yolsuzluk önlemleri olarak anlaşılmamalı. Bunlar, ideolojik uyumun sağlamlaştırılması ve Çin’in çok etnili yönetişim yapısını bir zamanlar şekillendiren sembolik özerkliğin aşındırılması yönünde daha derin bir politik eğilimi temsil ediyor. Etnik temsiliyeti şahsında barındıran liderlerin uzaklaştırılmasıyla, ÇKP merkeze sadakatin kültürel mirastan ve yerel meşruiyetten daha üstün olduğunu ilan ediyor.
Bu yaklaşım kısa vadede politik istikrar sağlayabilir, fakat uzun vadede ciddi riskler taşır. Azınlık topluluklarını yabancılaştırır, Partinin kapsayıcılık anlatısının inandırıcılığını zayıflatır ve Çin’in etnik yönetişim modelinin dayandığı özerklik ve kontrol arasındaki kurumsal dengeyi aşındırır. Artık Partinin sorunu disiplini korumak değil, temsilin kendisinin kuşku uyandırdığı bir sistemde güveni sürdürmektir.
“Zamin”i Telegram'da okuyun!