
Son günlerde Özbek futbol camiasında yeni bir tartışma konusu ortaya çıktı. Sözde, Özbekistan Futbol Federasyonu Alman ünlü teknik direktör Joachim Löw'e teklif yaptı ve o, ana takımı Dünya Kupası'na götürebilir. Kaynaklar, Löw'ün baş antrenör değil, koordinatör, danışman olarak düşünüldüğünü, ayrıca federasyonun bu konuda kesin bir karara varmadığını, aynı zamanda organizasyonda Löw'ü baş antrenör olarak davet etmenin uygun olduğunu düşünen uzmanların da olduğunu söylüyorlar. Hatta, eğer Löw baş antrenör olursa ve Kapadze yardımcı olarak atanırsa, Özbek antrenör takımda kalmayabilir diye de yazılıyor.
Bu bilgiler gerçeğe yakın olabilir, çünkü Alman teknik adam yakın zamanda geleceği hakkında bir soruya, birkaç milli takımdan ve kulüpten teklifler aldığını, şu anda takımları incelediğini ve henüz kesin görüşmelere başlamadığını söyledi. Acaba burada Özbekistan milli takımı mı kastediliyor?
Sonunda, bu bilgiler soru olarak Temur Kapadze'ye de ulaştı.
"Doğrusunu söylemek gerekirse, ne olduğunu bilmiyorum. Herkes gibi bu haberi internette okudum. Federasyondan kimse bana hiçbir şey söylemedi. Bana kimsenin teklif edildiği, bir şeyin değişeceği hakkında da kimse konuşmadı. Bu yüzden bu konuda bir şey söyleyemem. Bana verilen görevi tamamladım. Sonra ne olacağını zaman gösterecek. Kısmetse çalışmaya devam ederim, değilse kader nereye götürürse göreceğiz. Şimdilik milli takım antrenörüyüm ve çalışmaya devam ediyorum," dedi antrenör.
ÖFF neden sessiz?
Gazeteciler ve taraftarlar iki tarafa ayrılıp tartışırken, Temur Kapadze de zor sorulara cevap vermek zorunda kalırken, Özbekistan Futbol Federasyonu'nun hiçbir açıklama yapmaması hem şaşırtıyor hem de bazı tahminlerin yolunu açıyor.
Eğer federasyon Dünya Kupası'na Temur Kapadze ile gitmeye kesin olarak karar vermiş olsaydı, sanırım bu söylentilere çoktan bir yanıt verirdi. Çünkü bu, doğrudan yaklaşık iki ay sonra resmen hazırlıklara başlayacak olan takımla ilgili ve baş antrenör de geleceği hakkında bilgi sahibi olmayı hak ediyor. Kimse bugüne kadar bir şey söylemediyse, demek ki gerçekten bazı hareketler var. Sadece Joachim Löw değil, aynı zamanda adı geçen Slaven Biliç ve belki de henüz adını duymadığımız başka teknik direktörler de gündemde olabilir. Şu anda işsiz teknik direktör çok fazla ve Dünya Kupası biletini cebine koymuş milli takım, birçok uzman için cazip görünüyor.
Evet, daha önce de Srecko Katanec ile benzer bir durum olmuştu — kamuoyu sürekli onun gidip gitmeyeceğini tartışırken, federasyon sonbahar aylarında pozisyonunu açıklamamıştı. Ama o durumda anlamak mümkündü, çünkü birçok şey Katanec'in sağlığıyla ilgiliydi. Bu belirsizlik de belki federasyonun karar vermesini zorlaştırmış olabilir.
Eğer organizasyon şimdi baş antrenör konusunda net bir tutum göstermiyorsa, demek ki baş antrenör konusu hala açık.
Yabancı teknik direktör. Artıları
Son zamanlarda bir sosyal platformda "Milli takımımızın baş antrenörü olarak kimi seçersiniz?" diye bir anket yapıldı ve seçenekler arasında "Temur Kapadze" ile "Tecrübeli yabancı antrenör" vardı. Temur'un adaylığı iki kat farkla kazandı. Birkaç gün sonra anket tekrarlandı, bu sefer "Tecrübeli yabancı antrenör" yerine "Joachim Löw" yazıldı — oylar neredeyse eşit çıktı.
Bu, az kişinin katıldığı sıradan bir anketti; şunu demek istiyorum, Kapadze'nin yerine gerçekten yüksek kalitede, tecrübeli, büyük turnuvalarda kendini göstermiş bir teknik direktör getirilirse, tutum değişir. Özbek antrenörlere saygı duyarak söylemek gerekir ki, Löw ile bizim antrenörlerimiz arasında çok büyük bir nitelik farkı var. Alman teknik adam dört yıldır hiçbir yerde çalışmasa da.
Birkaç yıl önce Hector Cuper ana takımı yönetirken şöyle bir olay anlatılmıştı. Asya Kupası'na hazırlık için kamp yapılmıştı. Oyuncuların toparlanması için buz lazımdı ama takımın kaldığı otelde buz yokmuş. Cuper ısrar etti — buz bulunmalı, gerekli terapi yapılmalı. Yöneticiler sağa sola koşup bir yerlerden buz bulup getirmişler. Bu kapris değil, profesyonellik. O gün milli takıma buz lazım mıydı? Evet. Sanırım bir Özbek antrenör de buzun önemini bilir, ama bu kadar ısrarcı olur muydu, gözümde canlandıramıyorum.
Ya da Katanec ve Utkir Yusupov ile ilgili bir örnek var. Yusupov birkaç maçta büyük hatalar yaparken, Abduvohid Ne'matov o dönemde gençlerde ve kulüpte iyi oynuyordu. Yöneticiler Katanec'e Yusupov'dan vazgeçmesini söylediler. Belki Srecko da böyle bir karar düşünüyordu, ama tam da bu taleplerden sonra Yusupov'u tamamen korumaya başladı. Sonuçta bizi aslında Dünya Kupası'na hangi futbolcunun götürdüğünü biliyoruz. Elbette böyle kararlar, futbol argümanları ön planda olunca oyunculara da etki eder, baş antrenör onların ana ve tek savunucusu olursa, yaklaşım da bambaşka olur. Bir teknik direktör mağlubiyetten sonra yönetimden özür dileyen bir video yayınlarsa (Ravshan Haydarov'u kastediyorum), yabancı ve kendi antrenörlerimiz arasındaki ince farkı hissetmek daha kolay olur.
Mart ayında Abduqodir Husonov devlet etkinliklerine katıldı ve tam iyileşmeden İran'a gidip önemli bir maçta oynamak zorunda kaldı. Şunu hayal edin, o gün milli takım baş antrenörü Temur değil de Joachim Löw olsaydı? Aklıma sadece iki seçenek geliyor: Ya Husonov hiç gitmezdi ve tesiste tutulurdu. Ya da gitse bile İran'a götürülmezdi. En azından, maç günü yedek kulübesinde otururdu.
Kabul etmek gerekir ki, böyle farklar var ve yabancı teknik direktör ne kadar ünlü, nitelikli olursa, bu farklar da o kadar büyür. Tabii ki, büyük turnuva tecrübesi, taktik bilgi — bunlar da başarı için gerekli unsurlardır.
Özbek antrenörleri profesyonel olmamakla suçlamak niyetinde değilim. Bizde de çok iyi antrenörler var, tabii ki Temur bunların başında. Ama konu yabancı uzmanlar olunca, milli takımın mevcut tesis ve ortamı beş-altı yıl öncekinden çok farklıysa, burada federasyon yöneticilerinin emeğiyle birlikte, farklı bakış açısıyla gelen yabancı teknik direktörlerin de katkısı olduğunu düşünüyorum.
Temur Kapadze bizi Dünya Kupası'na götürdü. Bu bir argüman olabilir mi?
Dünya Kupası bileti için en önemli maçlar deplasmanda İran ve BAE ile oynanan karşılaşmalardı. Bu maçlarda takımımıza Temur Kapadze liderlik etti ve iki maçta da bizim için tatmin edici sonuçlar alındı. Doğal olarak, ana işi yapan, büyük baskı altında takımı devralan da Temur oldu. Eğer başarısız olsaydı, "hazır yemeği bile sunamayan beceriksiz" diye suçlanırdı, ama şimdi de kazanıp başardıktan sonra "gerçekten o mu götürdü, yoksa Katanec mi" diye tartışıyoruz. Bu şartlarda, durumu lehimize çözen teknik direktöre ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu tarih ve kimse değiştiremez: milli takımımız ilk Dünya Kupası biletini Temur Kapadze yönetiminde aldı. Nokta.
Aynı zamanda iki reddedilemez gerçek daha var. Katanec son dönemde neden eleştirildi? Sonuçta, neredeyse her maçta iyi sonuçlar aldı. Evet, genellikle temkinli bir taktik izledi, savunmaya çok önem verdi, bu yüzden çoğu kişi onun emeğini küçümsedi. Şimdi soru: Kırgızistan'ı evinde bir kişi fazla oynayıp 1:0 yenen kimdi? BAE de tıpkı Katar gibi son dakikalarda gol atıp bizi yenebilir miydi?
Yani aslında temkinlilik durumun gereğiydi ve Katanec de baskının az olduğu maçlarda gerektiğinde hücumcu olabildi. Kapadze de önemli anlarda temkinli davrandı ve bunu gösterdi. Aynı şekilde Katanec, son, hiçbir şeyi etkilemeyen maçta Katar'ı büyük farkla yenebilirdi, buna inanıyorum.
Kapadze son noktayı koysa da, aslında takımda bir devrim yapmadı, kendi tarzını getirmedi, sonucu yeni bir şeyle elde etmedi. Var olan takım, bazı iyi değişikliklerle yoluna devam etti ve baştan beri elde ettiği yerini korudu. Bence, elemeleri bir bütün olarak görmeliyiz ve Kapadze'nin rolünü abartıp küçültmeden, verilen görevi yerine getiren bir uzman olarak kabul etmeliyiz. Başka türlü bir yaklaşım yanlış olurdu, Kapadze de bunu kabul ediyor.
Ne demek istiyorum? "Temur Kapadze takımı Dünya Kupası'na götürdüğü için devam etmeli" diyenler çok. Bu tıpkı, bir zamanlar "Chelsea"nin geçici olarak Di Matteo'yu antrenör yapıp, o da sürpriz şekilde Şampiyonlar Ligi'ni kazanınca, ödül olarak sonraki sezon da kalmasını hatırlatıyor. Di Matteo üç ay sonra görevden alınmıştı.
Yani şu anda Kapadze'yi başka bir uzmanla karşılaştırırken, her iki teknik direktör için de argümanlar bulunabilir. Örneğin, hangi teknik direktörün taktik tarzı takıma uyuyor, hazırlık programı nasıl, futbolcular hangi antrenörle daha iyi olur, vs. Bütün bunlar tartıya konur ve Kapadze'nin tarafında "bizi Dünya Kupası'na götürdü", "kovulursa adaletsizlik olur", "bizden biri" gibi argümanlar olmamalı.
Milli takıma spor departmanı neden gerekli?
Bana göre, milli takımımızda ne kadar nitelikli, tecrübeli bir antrenör çalışırsa, o kadar iyi. Yani, Joachim Löw gibi bir antrenörün takımımızı daha da güçlendireceğine inanıyorum. Ama redaksiyondaki başka bir gazeteci tam tersini doğru bulup, Kapadze seçeneğinin daha iyi olduğunu düşünebilir. Maalesef, her iki seçeneği paralel evrende göremeyiz, bu mümkün değil. Bir yıl sonra Dünya Kupası'ndaki sonuca bakıp tartışma devam eder, bu normaldir.
İspanya'da her zaman futbol yıldızları vardı. Ama uzun süre büyük turnuvalarda en şanssız takım oldu, 2008'de nihayet Avrupa Şampiyonu oldular. Sonraki şampiyonlukları bir ölçüde "Barcelona"nın yükselişiyle de ilişkilendirmek mümkündür, belki de o kadar fazla emek gerekmemiştir, ama Euro-2024'teki zafer kıyaslanamaz. İspanya kadrosunda sadece Rodri, Yamal ve Pedri gerçekten üst düzey yıldızlardı. Diğer mevkilerde ise İspanya'daki orta düzey kulüplerin veya büyük kulüplerin ortalama futbolcuları vardı. Ama Fransa, İngiltere, Almanya, Portekiz gibi yıldızlarla dolu takımlar karşısında bile İspanya en iyi futbolu gösterebildi.
Sebebi — spor departmanı iyi çalıştı ve doğru teknik direktörü seçti. De la Fuente, İspanya'yı yönetmeden önce hiç kupa kazanmamıştı, sadece genç takımlarla başarı elde etmişti, iki yılda hem Uluslar Ligi'ni hem de Avrupa Şampiyonası'nı kazandı.
Bu örnek, Kapadze'yi Löw'e karşı favori de yapıyor gibi. Yani, İspanyollar meşhur, üst düzey teknik direktörlere değil, gençlerle çalışan kendi uzmanına güvenip şampiyon oldular — peki neden Löw gelsin? Belki bu düşünce de doğrudur.
Ama asıl söylemek istediğim şu — federasyon ve spor departmanı her yönüyle analiz yapmalı, tüm faktörleri derinlemesine incelemeli ve ancak bundan sonra doğru olduğuna inandıkları kararı vermeli. Yani, en iyi yabancıyı getirdik, elimizden geleni yaptık, ya da tam tersi, Kapadze bizi Dünya Kupası'na götürdü diye bırakmadık — bu da olmaz. Bu bir risktir. Yarın ya hata yaparsınız ya da kazanırsınız.
Her şey profesyonelce düşünülmeli, temellendirilmeli ve bundan sonra, yarının sonucundan bağımsız olarak, bugün en doğru işi yapmış olursunuz.
Bir başka önemli nokta — yeni teknik direktörle ne kadar süre anlaşılacak? Örneğin, mevcut takımın liderleri artık yaşlı futbolculardan oluşuyor. Doğal olarak, yakın yıllarda bir nesil değişimi yaşanacak. Katanec, Shukurov, Shomurodov, Masharipov, Iskanderov, Saifiev gibi oyunculara uygun bir stil getirdiyse de, milli takım kulüp değil, her zaman aynı tarzda oynayıp uygun oyuncular bulmak mümkün değil. Yani, Dünya Kupası'na katılmakla birlikte, sonraki planlar da stratejik önem taşıyor.
Milli takımın spor departmanı da bu sorulara cevap aramalı, sonraki süreçleri de kapsayan kararlar almalı. Teknik direktör kendine belli bir turnuvada başarılı olmayı hedef olarak koyabilir, ama federasyon artık her zaman Dünya Kupası'na katılmayı, Asya Kupalarında madalya için mücadele etmeyi düşünmeye başlamalı.
Hangisi doğru? Kapadze mi yoksa Löw mü? Bilmiyorum. Ya da belki biliyorum. Yukarıda da dediğim gibi, kendi fikrimi söyleyip argümanlarımı sıralayabilirim. İyi ki sorumlu değilim. Ama birisi taşın altına elini koymalı. Zor. Evet, sorumluluk. Ama kimse kolay olacak demedi ki...
K.Aslanov
Telegram’da «Zamin»i takip edin! Ctrl
Enter
Bir Hata mı buldunuz?
İfadeyi seçin ve Ctrl+Enter tuşuna basın İlgili haberler