
Fotoğraf: Harper’s Bazaar
Başlangıçta aktiniya olarak adlandırılan ve ekşi ile küçük olan meyve 20. yüzyılın başlarında Yeni Zelanda'ya götürülmüş ve orada yeni bir çeşit yetiştirilmiştir. Ekşi tadı olan meyvenin kivi tadına dönüşmesi 30 yıl sürmüştür. Adı, Yeni Zelanda'nın simgesi olan kivi kuşu gibi anılmaya başlanmıştır. İçinde faydalı maddeler bulunan bu lezzetli meyveyi beslenmeye dahil etmenin neden önemli olduğu hakkında bilgi vererek devam edeceğiz.
İçeriğinde protein ve sindirim için önemli olan aktinidin enzimi bulunan kivi, ayrıca faydalı meyve asitlerini de içerir. Bu asitler özellikle midede yeterince asit üretilmediğinde oldukça faydalıdır. Çin tıbbında kivi, yüzyıllardır mide-bağırsak sistemi ve böbreklerde taş oluşumunu önlemek için kullanılmıştır.
Kivi, C vitamini açısından zengindir; 100 gramında bu antioksidanın 4 günlük ihtiyacı bulunur. Hücreleri korur, iltihaplanmayı önler, yaşlanmayı yavaşlatır ve cilt durumunu iyileştirerek rengini ve görünümünü artırır. C vitamininin bir diğer olumlu özelliği ise kolajen üretimini artırmasıdır.
Bu meyve bağışıklığı güçlendirir, düzenli tüketimi immünoglobulin üretimini artırarak vücudu virüsler ve hastalık yapıcı bakterilerden korur. K vitamini ve potasyum açısından zengin olan kivide kanı sulandıran maddeler bolca bulunduğundan tüketimi pıhtı oluşumunu önler, kalp kaslarını güçlendirir ve damar elastikiyetini artırır. Ayrıca, kivi diyet ürünüdür. İçerdiği düşük şeker ve kalori nedeniyle diyetisyenler tarafından beslenmeye dahil edilmesi önerilir. Kiviyi sadece kendisi olarak değil, lapaya, yoğurda ve salatalara da ekleyerek tüketmek mümkündür. Telegram’da «Zamin»i takip edin!
Ctrl
Enter
Bir Hata mı buldunuz?
İfadeyi seçin ve Ctrl+Enter tuşuna basın İlgili haberler