date
views 6 503

«Taliban» ve onun zalimlikleri hakkında Özbekistan'da yaşayan Afganistanlı hikayesi


Abdul Basir Sadat
Afganistan 2021 yılının başında nispeten daha sakindi, ancak bugün durum tamamen farklı: ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin ülkeden çekilmesinin ardından Taliban, ülkenin şehir ve vilayetlerini teker teker ele geçiriyor — Avrupa Birliği verilerine göre şu anda Afganistan'ın %65'i Taliban kontrolü altında. Mecbur kalarak yurt dışına sığınan ve perişan halde dolaşan Afganların sayısı çok fazla. Onlar için terör ve katliamdan kaçmanın tek çaresi göç etmek. Afganistanlı Abdul Basir Sadat da ailesiyle birlikte Özbekistan'da barınma buldu. O, Taliban ve onun zalimlikleri hakkında "Daryo"ya anlattı.

Afganistan'da çocuk yok... çocukluğundan mahrum kalanlar var
Heratlıyım. Bu bölgeyi tarif etmeye gerek yok diye düşünüyorum. Kendi döneminin en gelişmiş, gelişen, bilim ve kültürün zirvesine ulaşmış bir yerdi. Ama bugün… manzara tamamen farklı. Yıkılmış, çökmüş binalarla dolu bir harabeye dönüşüyor. Gördükçe yüreğin sızlıyor. Görmek istemesen de, hemşehrilerinin kaderiyle ilgili korkunç haberler sürekli geliyor.

1988 yılında Afganistan'ın Herat şehrinde doğdum. Bilgisayar ve bilgi teknolojileri alanında uzmanım. Etisalat şirketinde çalışıyorum. Altı aydır Özbekistan'da yaşıyorum. Burada bilgi teknolojileri alanında bir şirket açıp girişimcilik yapmak istiyorum, iş faaliyetlerine şimdiden başladım. Evliyim, bir çocuğum var.

Beş aylık bebekken dini fanatikler babamı ve amcamı öldürmüş. Annem dört çocuğu — üç erkek ve bir kızı — tek başına büyütüp yetiştirdi. Ablam ve iki erkek kardeşim şu anda Avrupa'da yaşıyor... Taliban Afganistan'da iktidara geldiğinde ben 7-8 yaşlarındaydım.

1994-1995 yıllarında Taliban ardı ardına vilayetleri, köyleri ele geçirerek devlete benzer bir yapı kurdu. Ama buna devlet denemezdi aslında. Onların gerçek bir devlet olma talebine karşılık verebilecek ne kanunu, ne düzeni, ne de yolu vardı.

Taliban geldiğinde tüm yollarımız kapandı. Bizi adeta kafes içine koyup, bu dar ve sıkışık yerde yaşamaya zorladılar. Günlük hayatımız altüst oldu. Geçen yıllar boyunca Taliban sadece siyasetçileri, doktorları, mühendisleri ve sıradan vatandaşları değil, çocuklara bile merhamet göstermeden acımasızca politika yürüttü. Onların sistematik bir politikası, planı olmaması herkesin yaşam tarzını, hayatını, hayallerini etkiledi.

En kötüsü, maalesef çocukların omuzlarına biniyor. Dünya bilimlerinin yasaklanması, "okuyacağım, bilim insanı olacağım" diyenlerin fiziksel olarak yok edilmesi, bilgili kişilerin sorgusuz sualsiz öldürülmesi korkunç bir manzara. Bunu orada yaşamış, zulmü görmüş ve kendisi de fiziksel olarak acı çekmiş biri iyi bilir. Biraz ışığa — barışa hasret yaşayan hemşehrilerimden sorun.

Çocukların yarının kim olacağı, nasıl geçireceği onları hiç ilgilendirmiyor. Bu yüzden küçük bebekler karınlarını doyurmak için erken yaşta çalışmaya, gece gündüz kara işlerden başını kaldıramadan emek vermeye — zenginlerin arabalarını yıkamaya, küçük tefek şeyler alıp satmaya zorlanıyor. Onlar çocukluk, oyun eğlence, meydanlarda neşeyle bağırarak oynamayı bilmiyor. Afganistan'da çocuk yok, çocukluğu erken elinden alınanlar var.

Taliban için cehalet onurdur, modern bilim düşmandır
Taliban her türlü modern bilimi kesinlikle reddeder. Doğru, sözde İslam dininden ders verip, şeriat kurallarını anlatmaya çalışır, ama pratikte başka "bilim" öğretir. Bu, çocukların dünya görüşünü genişletmek yerine, dar, kapalı bir ortamda daha fazla kalmaya, dünyayı sadece tek taraflı — birinden intikam almak, öldürmek, kesmek, kadınları aşağılamak, dövmek, bilimin ispatladığını reddetmeye alıştırır, başka bir şey değil.

Liderleri ise eğitimden çok cehaleti tercih eder. Onlar için cehalet onurdur, gururla söylenen bir şeydir. "Neden buraya geldin?" diye sorarsanız, "Cihat için!" derler. "Cihat nedir?" diye sorarsanız, bilmem derler. "İslam'daki ilk kelam nedir?" diye sorarsanız, susarlar. Taliban için dışarıdan gelen cihatçılar araçtır, sadece ateşe göğsünü siper eden bir grup. Neden ve kim için savaştıklarını bilmeyenler de var.

Ben kendim erkeklerden çok kadınların eğitim almasının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Afgan kadınlarının çoğu çalışamıyor, çalışmaya hiçbir imkanı, açık yolu yok. Eskiden öğretmenlik yapan kadınlar bugün çarşaf içinde, dört duvarla çevrili evlerinden dışarı çıkamıyor. Cesaret ederse hemen cezalandırılıyor, taşlanıyor, hatta öldürülüyor.

Kadınların sesi duyulması, hak ettiği yeri bulması için gelecek yok — her şey engellenmiş. Gerekli yerlerde, örneğin hastanelerde hemşire, kadın doktor bulamazsınız. Okullarda da durum aynı. Taliban kadını birey, toplum için gerekli bir insan olarak görmüyor. Onları sadece istekleri karşılayan bir araç olarak görüyor. Kadınlarımızın böyle aşağılanmasını durduracak bir çözüm bulamamak kötü.

Okula ilk adım attıkları günden itibaren dini bilgiler zorla, mecburen öğretiliyor. Dini bilgi gerekli — sevgim başka buna. Ama bu yeterli değil. İngilizce yerine sadece Arapça öğrenirseniz, sadece yerel bilimleri, dilleri öğrenirseniz hiçbir şeye ulaşamazsınız.

Taliban'ın en çok nefret ettiği şey İngilizce bilenlerdir. Bizim de hayallerimiz, hedeflerimiz var. Ama Taliban bunu gün geçtikçe reddediyor, söndürüyor, toprağa gömüyor. Afgan geleneklerine göre geleneksel kıyafetler giymeye, sarık sarmaya zorlanıyoruz. Anlamıyorlar ki bunlar hayatın anlamı değil, hayra hizmet etmiyor.

İstedikleri adamı — birini sevmezse, itaat etmezse, düşünmeden yok eder. Eğer ailede iki erkek varsa, biri mutlaka Taliban ordusuna katılmaya, silah alıp savaşmaya, vatandaşı aşağılamaya zorlanır. Direnirlerse hemen öldürülür, yakınları işkence görür. Mücahitlere hizmet etmesi için kadınlar ailelerinden koparılır. Haberleri takip ederseniz, kendiniz görürsünüz: zulüm ve baskı gün geçtikçe artıyor. Bu arada Taliban kitle iletişim araçlarıyla da uzlaşamıyor — televizyon kanallarını kapatıyor, gazetecileri acımasızca öldürüyor.

Ben siyasetçi değilim, siyasete pek ilgi duymam. Ama Taliban'ı dışarıdan birilerinin desteklediğini, silah sağladığını, hareketlerini haklı çıkarıp teşvik ettiğini kör bile bilmektedir. Onlar aslında kendi başlarına hiçbir hareket yapamaz, çoğunlukla diğer ülkelere dayanır. Hatta bazı terör örgütleri de onlara yardım eder.

İlk iktidar yıllarında Taliban bugünkü kadar zalim değildi. Şu anda durum çok kötü. Eğer birinin Kabil'deki hükümetle bağlantısı fark edilirse, hemen vurup öldürürler. Kontrol ettikleri bölgelerde hastaneler, okullar yerle bir edilmiş, elektrik santralleri yakılmış, üniversitelerin faaliyetleri durdurulmuş. Herat ile Kabil arası yaklaşık 1100 kilometre ama sağlam bir köprü bile bulamazsınız.

Şu anda Afganlar için iş bulmak, geçinmek sorun. Sokağa çıkan kişinin ölmemesi garantisi yok. Sadece başkent Kabil'de biraz özgürlük, nispeten huzur var. Orta halli bir ailenin ekmek bulup çocuklarını doyurması zor. Şehir merkezinden uzakta iş bulmak şans. Başkasının arazisinde çiftçilik yapanlar çok. Üretim seviyesi çok düşük.

Arkadaşlarımın ve yakınlarının öldürülmesini izlemek zor. Onlar fırsat buldukça, düşünmeden ülkeyi terk ederdi, ama herkes her zaman bunu başaramıyor. Evi yıkılan mazlumun elinden bir şey gelmez. Sessiz kalır. İsyan ederse, konuşursa Taliban'ın gazabına uğrar... Söylemek isterseniz çok şey var, Taliban'a iyi bir sıfat bulmak imkansız.

Taliban olmasaydı…
Taliban olmasaydı... öncelikle huzur içinde yaşardık. İnsan değer görür, eğitim, sağlık, ekonomi, siyaset kendi yolunda devam eder, gelişirdi muhtemelen. Ülke refah içinde, halk bilgili olur, dünya ile uyum içinde yürürdük. Şu an en büyük sorun huzursuzluk.

Öğrencilik yıllarımda Taliban'ın dehşetini gördüm, üst sınıfa geçince yeni hükümet geldi ve değişiklikler başladı. Tüm imkanlarımı kullanarak iyi okumaya çalıştım. Kabil'deki Kardan Üniversitesi'nde bilgisayar teknolojileri bölümünde okudum. Uluslararası bir şirkette düzgün bir iş buldum. Çin ve Hindistan'da mesleki eğitim aldım. Yurt dışına çıkınca ne kadar geri kaldığımızı, basit, çok sıradan yeniliklerden bile habersiz olduğumuzu, cehaletin elinde olduğumuzu üzüntüyle gördüm.

Son yıllarda Afganistan'daki durum tekrar kötüye dönmeye başlayınca annem ve eşimle birlikte ülkeden ayrıldım. Doğup büyüdüğün yerden ayrılmak çok zor ama boyun eğmeden başka çare yok. Eğer vatanım Afganistan'da barış sağlanırsa, Özbekistan bize vize vermeyi reddetmezse, iki ülke arasında iş yapmayı düşünüyorum.

Yazar: Charos Nizomiddinova
Ctrl
Enter
Bir Hata mı buldunuz?
İfadeyi seçin ve Ctrl+Enter tuşuna basın
Haberler » Yaşam » «Taliban» ve onun zalimlikleri hakkında Özbekistan'da yaşayan Afganistanlı hikayesi