
Fotoğraf: LiveInternet
Her insan hayatı boyunca çeşitli sınavlara, zorluklara maruz kalır. Bazen öyle anlar olur ki, kişi ne yapacağını bilemez, başkalarının tavsiyesine ihtiyaç duyar. «Daryo» çeşitli hayat sınavları ve seçimleriyle karşı karşıya olan kadınlar için «Kızlara mektup» projesini başlattı. Proje kapsamında, evlilik darbelerine, sınavlarına yenilmeyip, kendisi üzerinde çalışmaktan vazgeçmeyen ve hayatta kendi yerini bulan kadınların mektupları yayınlanmaktadır.
«Kızlara mektup» projesinin ilk kahramanı — bir çocuğuyla evliliğinden boşanmış ve şu anda Avrupa'da eğitim gören yalnız bir kadın. Proje kahramanının isteği üzerine ismi değiştirilmiştir.
Adım Madina. Cizzah'da doğup büyüdüm. Yaşım 29. Eğitimim yüksek. Boşandım, şu anda bir oğlum var.
Benim de birçok kız gibi gelecek ve aile hakkında çok güzel hayallerim vardı. Birçok hayal kurdum, ancak derin düşünülmeden verilen kararlar nedeniyle evlilik konusunda şansım olmadı. Hayatım, yaşadıklarım belki evlenme aşamasında olan kardeşlerime örnek olur umuduyla bu mektubu yazıyorum.
Kız çocuğu büyüyünce talipler gelmeye başlar. Herkes büyük vaatlerde bulunur, kızı bir an önce almak ister. Benim de böyle oldu. Gelen taliplerden biri ailemize uygun geldi. Dışarıdan bakıldığında gerçekten her şey çok iyiydi. Gencin babası senatör, annesi ev hanımıydı. Gelecek damat da Maliye Enstitüsü'nü bitirmiş, organda yüksek bir pozisyonda çalışıyordu.
«En önemlisi kızınız eğitimli, bundan sonra biz okutacağız» diye söz vererek ailemi ikna ettiler. Sonuçta, 4. sınıfta okurken ailemin isteğiyle tanımadığım, bilmediğim birine evlendim.
Gelin olarak geldiğim ailede kadının değeri yoktu
Her kız gelinlik evini baba eviyle karşılaştırır. Ben gelin olarak geldiğim aile ile kızlık evimin ortamı tamamen farklıydı. Ailem her zaman «Kız çocuğu okuyup gelişmeli» derdi. Yeni evimde ise kızlar sadece gelinliğe, yani daha doğrusu köleliğe hazırlanıyordu. Sığır sağmasını, ekmek yapmayı, tappi yapmayı bilmeli ve tabii ki çocuk doğurmalıydı. Hepsi bu. Onların gözünde kadının başka görevi yoktu. Gelinin dünya görüşü, eğitimi, işi hiç önemli değildi.
4. sınıftayken evlendiğim için her gün okula gidip geliyordum. Üniversitede yemek yemem, ek masraflar hatta yol param bile verilmezdi. İyi ki burslu okuyordum.
Ancak dışarıdan bakıldığında ne eşim ne kayınvalidem-kayınpederim böyle biri gibi görünüyordu. Herkes «iyi bir yere düştün» derdi.
Kayınpederim beni eğitimli diye severek gelin yapmıştı. Ama kayınvalidem beni sevmez, çok kötü davranırdı.
Biliyor musunuz, bazı insanlar vardır ki, kendisi zor durumdaysa başkası zor durumda olmasın, benim gördüğüm günleri görmesin diye çaba gösterir. Ama ne yazık ki, bazı insanlar da vardır ki, «ben zorlandıysam başkaları da zorlanmalı» anlayışıyla zulüm yapmaya devam eder.
Sonuçta, kayınvalidem ikinci türden biriydi. O da gelinlik döneminde çok acı çektiği için öcünü benden alıyordu.
Bir kişiyi sürekli kötülemek sonunda onu kötü görmeye neden olurmuş. Herkesin gönlünü almaya çalıştım. Yine de kayınpederimin bana karşı tutumu soğudu.
Aslında bu ailede kadının değeri yoktu. Örneğin, kendi kızları, baldızları yeni gelinlik döneminde şiddetli dövülmüş. Kan akmış, baba evine dönmüş. Ama kayınpederim kendi kızına bile acımamış. O zaman bu ailede sadece beni değil, kadınların da değeri olmadığını anlamıştım.
Kayınvalidem küfür konusunda «dünya şampiyonu» idi. Daha sözün sonunu dinlemeden küfür ederdi. «Anne babanı hapse atarım» diye korkuturdu.
Ama öfkesinden geçince «Affet kızım, öfkem kötüydü» diye özür dilerdim. Sonradan öğrendim ki onlar için anne babadan gelen küfür alışılmış bir durummuş. Kardeşler sıradan şeyler için bile birbirine küfür ediyordu.
Eşime ise sadece beni değil, evdeki durumların da önemi yoktu. İş gezisine gidip aylarca kaybolurdu.
Hamilelik dönemim çeşitli anlaşmazlıklar nedeniyle çok zor geçti. Eve çok misafir gelirdi, ustalar da çalışıyordu. Onların yemeklerini yapardım. Bunlarla uğraşırken kendime iyi bakamadım.
Doğum zamanı geldiğinde oğlum hastalıkla doğdu. Bir ay yoğun bakımda yattık. Hemoglobinim 40'a düştü. Ateşim 40'tan düşmedi. İyileşemediğimiz için Taşkent'e gidip tedavi gördük.
«Seni bu kadar eziyet ettiler de neden yaşadın?» diye sorabilirsiniz. Korktum. Ailem orta halli insanlardı. Üstelik arkamda genç bir kız kardeşim, erkek kardeşim vardı. Oğlum zorluydu. Hatta emmekte zorlanıyordu. Sürekli kusuyordu. Zaten bu kadar acı çekmişim yetmezmiş gibi hasta çocukla geri dönersem ne olur diye ailemi düşünürdüm. Onlar için her şeye katlandım.
Sürekli kavga edip «ruhumu» aldılar
Çocuğum 2 yaşındaydı ama yürümüyor, sanki bebek gibiydi. Bir akşam kayınpederim gelip torununu sordu. Oğlum nedenini anlamadığım şekilde dedesini sevmez, görünce «gitmem» diye ağlardı. O zaman oğlum dedesine gitmek istemedi, kayınpederim ise onu dövüp arka tarafa götürdü.
Oysa o iki yaşında bir çocuktu, sağlıklı olsa bile üzülmezdim. Sepsis hastası oğlumu dövmesi çok sinirimi bozdu. Ama kayınpederime hiçbir şey diyemedim. Çünkü sürekli dövüp «ruhumu» almışlardı.
Bakınca kaynım arkamdan sinsice bakıyordu. «Neden gülüyorsun? Senin de çocuğunu böyle dövseler dayanabilir misin?» dedim ve eve girdim. Odamda oğlumu koruyamadığım için ağladım.
Kaynım hemen gidip söylediklerimi aktardığında bir ara kayınpederim çağırdı, «Sen şöyle, sen böyle, çocuğunu alırım, seni sokağa atarım» diye korkuttu. Ne kadar küfür ettiğini bilmiyorum, biraz zaman sonra özür dilemeye başladı.
Eşim ise neredeyse hiç yoktu. Organ alanında çalıştığı için eve nadiren gelirdi. Özellikle o zamanlar bir pamuk, bir buğday, başka sezonlar olurdu. Eşim işten oraya gider, aylarca eve gelmezdi. Belki «oyunları» vardır, bilmiyorum... Oğlum doğduğunda bile doğumhaneye gelmedi. Böylece günler geçip gitti.
Bir gün dişim iltihaplanmış, yüzüm şişmiş, hastaydım. Ustaların yemeklerini verip biraz dinlenmek için odama girdiğimi kayınpederim bahane ile gelip «Sen sahte hastasın, hasta olursan evinde tedavi ol, defol» diyerek kovmaya çalıştı.
Böyle durumlar sık sık tekrarlandıktan sonra hayatım hakkında ciddi düşünmeye başladım: Şu an genç ve gücüm var. 40-50 yaşına geldiğimde ya böyle baskı altında felç kalırsam ne olur? Sokakta kalırım. Ne işim, ne param olur. Sonra ne yaparım?
Düşünüp taşınıp çocuğumu alıp sessizce baba evime gitmeye karar verdim.
Çocuğum için ailemi korumaya çalıştım
Birkaç süre kızlık evimde yaşadım, «Tamam, çocuğum var, onu yetim bırakmamak için razı olacağım» diye düşündüm.
Ama çok geçmeden evime boşanma kağıdı geldi. Eşim boşanmak için mahkemeye başvurmuş. Gittim, oğlum var, barışacağım, babasız büyümesin, ama bir şartım var. Kirada da olsa birkaç ay ayrı yaşayalım, böyle bir ailede oğlum nasıl büyür dedim. Eşim ise yaşamayacağını söyledi. Ben boşanmayacağımı söyleyince mahkeme bize iki kez altı aylık süre verdi.
Bir gün evime bir mektup geldi. İçinde «Madina çok kötü niyetli bir kadın. Asıl amacı evli, mal varlıklı olmak» yazıyordu. Gelinlik evim aleyhime şikayette bulunmuş. Yazılanları okuyunca donup kaldım. Ben neredeyse beş yıl birlikte yaşadım, hatta ikamet bile vermediler, ben nasıl evli olabilirim diye çok sinirlendim.
Süre doldu, tekrar mahkemeye gittik. Eşim «Sabah 08:00-09:00 arasında çıkıyor. Akşam 16:00'da geliyor. Gün boyunca ne yaptığını bilmiyorum» dedi. Ben kolejde babamla birlikte çalıştığımı, 09:00'dan 16:00'ya kadar dersim olduğunu, inanmazsa okul binasındaki kamerada kontrol edebileceğini söyledim.
Mahkemede üzerime böyle iftiralar yağdı ki, «Tamam, şimdiye kadar yaşarım, ailemi korurum derdim. Ama bu adam babalığa layık değil, boşanmaya razıyım» dedim. Tarafların rızasıyla mahkeme bizi yasal olarak boşadı.
O zaman eşimin memnuniyetini görmeliydiniz... Evlenmesine gelin hazır, sadece ben engel oluyormuşum. Doğru, bizde kız çocuk oyuncak gibidir. Bu olmazsa başkası hazırdır. Dışarıdan bakıldığında her şey mükemmel. Ünlü bir üniversite mezunu. İyi bir işte çalışıyor. Ne yaptı da boşandıysa? Zengin ve varlıklıysa tamam denir.
Boşanmış kadınlar hep on para etmez ya da tembel olarak görülür
İnsanlarımızdaki en kötü huy, sokakta tanısa tanımasa önce aileden başlarlar sormaya. Evli misin, kaç çocuğun var? İş yerimde bile boşandığımı duyanlar sebebini sorardı. İşimi iyi yapıyorsam bu yetmez mi? Ailenin işle ne ilgisi var? Asla «güzel» bir sebeple boşanılmaz. Derdim bana yeterli, ama çevremdekiler böyle sorularla daha çok üzüyordu.
Ailem durumumu anladı, ama çevrenin «şunun kızı geri döndü, suçu kendindedir» sözleri kalbime çok battı. Çünkü bizde boşanmış kadınların dili on para etmez ya da tembel olarak görülür. Kadın her zaman kara, erkek ise bembeyazdır. Sonuçta ne olursa olsun kadın suçlu olur.
Ben de böyle sözlerden dolayı moralim bozuldu. Depresyondan çıkmak için durmadan çalıştım. İyi ki elimde diplomam vardı, İngilizce biliyordum. Kolejde 700-800 saat ders verdim. Kalan zamanda özel ders verdim. Gün boyunca bir dakika boş zaman bırakmazdım. Geceleri ise ağlayarak geçirirdim. İki yıl boyunca kendime gelmem zor oldu.
Daha sonra ağlamaktan, üzülmekten fayda olmadığını anladım. Çünkü benim için kimse ayağa kalkmadı. Kendi için yetim oldum. Doğru, yetim değilim, ama zamanla anladım ki kendim için çabalamazsam, kendime yardım etmezsem kimse benim için hiçbir şey yapmazmış.
O zaman çeşitli etkinliklere, kampanyalara katılmaya başladım. Pozitif insanların arasında olmaya çalıştım. Önüme büyük hedefler koyup çabaladım. Bir süre kolejde, sonra okulda İngilizce öğretmeni olarak çalıştım. Sonra iyi bir iş teklifiyle Taşkent'e taşındım. Oğlum kreşe gittiği için o, ailemle vilayette kaldı.
Birkaç süre Taşkent'te uluslararası bir şirkette uzman olarak çalıştım. Çalışırken benim gibi zor durumda olan kadınları gördüm, kadın haklarını korumaya karar verdim. Diplomasi üniversitesine yüksek lisans için başvurdum.
Özbekistan'daki çoğu gelinin hayatı
Toplumda kadınların itibarını artırmak, haklarını korumak için yapacağımız çok iş var. Yüksek lisansa hukuk alanını seçmemin sebebi de bu.
Çünkü bizde kocasından şiddet gören, sokakta kalan kadınların korunması için yasalar yok, olanlar da işlemiyor. Ben gelin olduğum yerde komşularım gelinlerini o kadar çok eziyordu ki, dövüp boyunlarını kıranlar olmuş. Dövüp sakat bırakanlar var. 18 yaşında gelin olan kızı kocası bez yedirirmiş, Mustahkam'dan bile kötü yapmışlar. Kocası dövüp dişini kırmış. Baldızları tava ile kafasına vurmuş.
Çevrene iyi bak. Etrafımızda böyle horlanan gelinler çok. Benim diplomam var, çalışıp kendimi geçindirebilirim. Onlar ne yapıyor? Ne eğitimleri ne işleri var. Dört-beş çocuk doğurmuşlar. Bazıları yetim, bazıları baba evine gitse bile gelin kabul etmiyorlar.
Baba evine sığmayan kızlar nereye gider? Bir daireye gidip fuhuş mu yapar?
En kötüsü boşanmış ya da dul kadınlara erkeklerimiz her zaman iyi gözle bakmaz. Çoğu onlara ikinci «sınıf» olarak davranır. Kadın boşandı mı, oldu o «çöp». Toplumdan dışlanır.
Akrabalarım boşandığımda «Yarın seni kimse almaz, 60 yaşındaki birine mi evlenirsin?» demişlerdi. Bakın, bizde ne maddi ne psikolojik destek var.
Genel olarak sadece boşanmış değil, evli kadınların da hakları «sıfır» seviyede. Gidip kimse korumaz. Bir gün sosyal medyada genç bir kadın yazıyordu: «Abla 3 çocuğum var. Eşim resmi olarak boşanmadan başka bir kadını eve getirdi. Beni kovuyor. Ama benim anne babam yok, yetimim, gidecek yerim yok. Çocuklarımla ne yapayım?»
Bu duruma kadınların kendisi ve aileleri de büyük suçlu. Zamanında okutmamış, bir meslek öğretmemiş.
Kadın zayıf değildir. Ama mükemmel de değil. Dili, kıskançlığı olması doğaldır. Bu «özellik» erkeklerde de var. Onlar da küfür eder, kıskanır. Erkek neyse kabul edildiyse kadının da kusurlarına göz yumulmalı diye düşünüyorum. Ama bazı erkekler karısının bir kötü alışkanlığı yüzünden onu «değiştirmeye» ya da üstüne ikinci eş almaya çalışır. Dört eşlilik de herkese göre değildir. Onun da kendine göre şartları vardır.
Aslında İslam'da kadınların hakları en çok korunandır. Örneğin, Hadice annemiz tüccardı, Aişe annemiz gerektiğinde halifelik yaptı. Neden bugün bu örnekler unutulup, kadın sadece çocuk büyütmeli gibi terimler öne çıkıyor?
Boşanmış kadına çeşitli iltifatlar, «teklifler» olur. Böyle durumlarda en büyük hataları fazla konuşmalardan kurtulmak için kime olursa olsun erkeğe yanaşmalarıdır. Eğer ikinci eş olursa, yine tam mutluluğu olmaz. Bütün hayatı gerçek açığa çıkmasından korkarak yaşar. Böyle durumlarda erkeğe yanaşmak her zaman sorunun çözümü olmayabilir.
Boşandığıma pişman değilim
Şu an eşim evli. Oğlunu yılda iki kez görmeye geliyor. Bazen oğlumun canı sıkılıyor. Ne kadar sevseniz de anne baba yanında büyüyen çocuk olmaz. Ama sağlıksız bir ailede büyümektense yalnız büyümesi daha iyidir.
Rusça, İngilizceyi, matematiği iyi biliyor. Gelecekte asker olmak istiyor. Belki zamanla hayalleri değişir, bilmiyorum. Ama oğlum kim olursa olsun, kesinlikle kadını değer veren, sevgi dolu bir insan olarak büyüyecek.
Boşandığıma pişman değilim. Çünkü boşanmamak için elimden gelen her şeyi yaptım. Tüm imkanlarımı kullandım. Bu dünyada iki elin parmakları kadar çıkar. Kadın çabalasa da erkekte biraz sevgi, gayret ya da saygı olmazsa, bin tane aileyi koruyayım desen de faydası yok. Yaşlıdan yapılmış ev bir gün mutlaka yıkılır. Bu yüzden asla pişman olmam.
İkinci eş olmamı ya da sadece sohbet etmeyi teklif edenler de oldu. Ama onlara yerini gösteririm.
Kariyer yapmış, hayatta yerini bulmuş iyi erkeklerden de teklifler geliyor. Yanımda sürekli duracak, hep destek olacaksa kesinlikle evlenirim. Sadece kendime göre şartlarım var. Beni ve oğlumu olduğu gibi kabul etsin.
Çünkü bizde boşanmış kadın kendisi lazım, çocuğu değil. Genellikle çocuklarını baba evine bırakması şart koşulur. Ben bunu kabul edemem.
Şu anda İtalya'da eğitim görüyorum
Geçen yıl diplomasi eğitimimi bitirip, bilgimi daha da artırmak amacıyla İtalya'ya eğitim için başvurdum. Sevindirici olan, burslu kabul edildim. Şu anda Roma'da yaşıyorum. Burada eğitimle birlikte turizm alanında işimi kurdum. Böylece kendi masraflarımı karşılıyorum. Aileme de para gönderiyorum. Oğlum ailemle vilayette. Yakında yanına almayı planlıyorum. Allah'a şükür, hayatım iyi, yolunda gidiyor.
Gelecekte sadece kızları eğiten bir okul, onlara hukuki yardım veren bir dernek açmak istiyorum. Sadece kadınlar değil, çocuklar için de projeler yapmayı düşünüyorum. Bunun için önce iyi okuyup, maddi imkanlarımı artırmam gerekiyor. Şu anda durmadan okuyup kendim üzerinde çalışıyorum.
Kızlara tavsiyem
Benim hayatım, hatalarım size örnek olsun. Denenmemiş biriyle hayat yolunuzu bağlamayın. Boş hayal ve heveslere kapılmayın. Anlıyorum, çoğu kız geçiş döneminde romantizme kapılır. Akıllı kız iki çiçek ve oyuncakla kandırılmaz. Ya da verdiği hediyeler yüzünden denenmemiş birine evlenip gitmez. Zamanı gelince her şey olur. Sadece o zamana kadar sabredin, geleceğinizi düşünün.
Maalesef iyi bir yere koca olmak için üniversitede okuyan kızlar var. Hayatım boyunca buna çok şahit oldum. Hayatın amacı sadece evlenmek olmamalı. Yaşamanın amacı olmalı. Okuyun, ilim öğrenin, Allah'ı tanıyın. Ruhen güçlü olun.
Proje yazarı ve röportaj yapan: Xonzodabegim A’zamova
Editör: Dilshod Sharipov
Telegram’da «Zamin»i takip edin! Editör: Dilshod Sharipov
Ctrl
Enter
Bir Hata mı buldunuz?
İfadeyi seçin ve Ctrl+Enter tuşuna basın İlgili haberler