date
views 1 983

Babasının vasiyetini yerine getirmeyen çocuğun pişmanlıkları (Hayat hikayesi)

Babalarının vasiyetini yerine getirmeyen çocuğun pişmanlıkları (Hayat hikayesi)
Anneleri vefat ettikten sonra, çocuklar babalarını evlendirme telaşına düşerler. Ancak istedikleri gibi bir kadın kolayca bulunmaz. Babalarının bulduğu kadını ise çocuklar sevmez. Gün gelir, babaları vefat ettikten sonra, çocuklar üvey anneyi evden kovarlar...

Bu geçmişi anlatan kişiyi nasıl teselli edeceğimi bilemedim. Onun yaşadığı olayların başkalarına da ibret olacağını düşünerek kağıda döktüm.

“Benden sonra babanızı evlendirin”

Ailede üç erkek, üç kızdık. Ben ailenin ilk çocuğuydum. Büyüyüp olgunlaştıktan sonra kız kardeşlerimi evlendirdik. Ben ve kardeşlerim sırayla evlendik. Yaşadığımız evi babam bir zamanlar iki katlı, çok odalı olarak yaptırmıştı. Ben ve ortanca kardeşim ailemizle burada yaşamaya devam ettik. En küçük kardeşim evlendikten sonra biraz bizimle kaldı, sonra anne babamızın izniyle ilçe merkezindeki bahçemize taşındılar.

Bu arada çocuklarımız doğup büyümeye başladı ve artık bahçe ne kadar büyük olursa olsun, iki erkek kardeşe dar geleceğini anladık. Aile toplantısından sonra kardeşim bahçemizin yanındaki araziye ayrı bir ev yapmaya karar verdi, ben ise baba evinde kalacaktım. Kardeşim baharı başlayıp evi bitirdi ve sonbahara kadar ayrı evine taşındı.

Bu sırada annem hasta oldu. Doktorlar anneme korkunç bir hastalık olan kanser teşhisi koydular. Bundan sonra annem uzun yaşamadı, hastalık onu yendi: Bizi yakıp, tam çocuklar ve torunların mutluluğunu göreceği yaşta vefat etti.

Annem vefat etmeden önce bizi toplayıp uzun nasihatlerde bulundu. “Kendinize dikkat edin”, “Çocuklarınıza iyi bakın” gibi sözlerden sonra: “Babanıza iyi bakın, ona özen gösterin. Ben gittikten sonra çok bekletmeden evlendirin. Gelin ve evlendirilen kız baba için hayat arkadaşı gibi bakamaz. ‘Baba razı, Allah razı’ diye bir söz vardır. Babanızı üzmeyin. Onun kalbini kırıp Allah’ın gazabını getirmeyin” diye nasihat etti. Birkaç gün sonra annem vefat etti. Biz çocuklar şaşkın kaldık...

Annemin mevlitleri bittikten iki-üç ay sonra babamı evlendirmek için uygun kadınlar sorup araştırmaya başladık. Ama istediğimiz gibi bir kadın kolay bulunmadı. Biz babamız için ya yaşı büyük ya da genç ama çocuk doğuramayacak bir kadın arıyorduk. O zaman biz çocuklar babamızın genç, henüz çocuk doğurabilecek bir kadınla evlenip tekrar çocuk sahibi olmasını istemiyorduk.

Çünkü kız çocuk doğurursa, o büyüyene kadar babamız yaşlanıp yorulur: Kızı evlendirme telaşı bizim başımıza kalır. Eğer erkek çocuk doğurursa, büyüyünce ben yaşadığım bahçeyi ona boşaltıp kendim yeni bir ev yapmam gerekir. Ben bunu kesinlikle istemiyordum. Kardeşlerim ve kız kardeşlerim de aynı fikirdi.

Bizi memnun etmeyen karar

Babam için uygun kadını bulmak için yaptığımız çabalar boşa gitti. Çok aradıktan sonra anlaşıldı ki, bizim aradığımız gibi genç ve çocuk doğuramayacak, yaşça büyük, boşanmış kadınlar bu yörede hiç yokmuş. Sonunda babamın arkadaşı uzak akrabalar arasından bir kadın buldu. Ancak genç kadın yirmili yaşlardaydı, sağlıklı ve gençti. Evlenmiş, kocası uyuşturucu bağımlısı olduğu için çocuk sahibi olmadan kısa sürede boşanmış ve o zamandan beri evlenmemişti.

Söylendiğine göre, kadına genç yalnız erkeklerden talip çıkmamış. Yaşça büyüklerle evlenmek istememiş, bu yüzden evde oturup kalmış. Beklenmedik şekilde kadın babama evlenmeye razı olmuş.

Bize genç kadının olması uygun gelmedi. Babamızın ona evlenmek istemesi ve kadının da razı olduğunu duyunca, biz çocuklar toplanıp babamı nasihat ettik. Henüz acele etmemesini, yaşça büyük ya da çocuk doğuramayacak bir kadın mutlaka bulunacağını söyledik. Ama babamın kararı kesin idi. Ne kadar uğraşsak da babamı o kadına evlenmekten vazgeçiremedik.

Babam herkese duyurarak o kadına kesinlikle evleneceğini, bundan kimsenin ve hiçbir şeyin onu vazgeçiremeyeceğini bildirdi. İki kardeşim pek fark etmedi, onlar ayrı yaşıyorlardı. Babamın bu kararı beni zor duruma soktu. Babam çocuk sahibi olursa en ağır yükün bana düşeceği korkusuna kapıldım.

O zaman ben yanılmışım ki, Allah her kulunu rızkıyla yaratır, bir kul diğerine rızık veremez diye düşünmemişim. Halbuki ticaret işleriyle uğraşıyordum ve istersem ayrı bir ev yapıp çıkabilirdim. Ama o zaman aklım ve nefsim şeytanın etkisindeydi, kalbim ise paslanmıştı.

Sonunda babam o kadına evlendi. O andan itibaren karımla bizim huzurumuz tamamen yok oldu. İşim nedeniyle gündüz evde olmazdım. Özellikle karımın hayatı tehlike ve sıkıntı içinde geçiyordu ve akşamları onun feryatlarını dinlemek zorunda kalıyordum. Karım ve ben “babam bir daha çocuk yapamasın” diye sürekli Allah’a yakarırdık.

Kendi babama zulmettim

Ama korktuğumuz şey oldu. Üvey annem hamile kaldı. Bundan sonra karımla bizim yediğimiz içtiğimizde tamamen huzur kalmadı. Artık ne olacağını bilemeyip ikimiz de şaşkına döndük.

Karım üvey annemi sürekli itip kakmaya başladı. Durum o kadar kötüye gitti ki, babam “Karım bakımsız kalırsa gelinim zarar vermesin” diye hamile karısının önünden hiç dışarı çıkmaz oldu. Arkadaşlarının toplantılarına, mahalledeki düğünlere gidemez oldu.

Bunun asıl sebebini bilmeyen arkadaşları babamı görünce “Yaşına evlenip dışarı çıkamaz mı oldun?” diye şaka yapar, eziyet ederlerdi. Onlar babamın hamile karısından endişe edip hep evde oturduğunu bilmezlerdi.

Bu arada babamla iki-üç kez tartıştık. Babam bana: “Oğlum, karını biraz toparla” dedi. Ben ise ona karşı gidip, hayatımda gözlerine hiç bakmadığım babama: “Kendiniz de karınızı toparlayın” diye karşılık verdim. Babam çok kırıldı.

Günler sonra üvey annem ikiz çocuk doğurdu: bir erkek ve bir kız. Babam tekrar çocuk sahibi olduğu için çok mutluydu. Ben ve karımın içi ise aydınlanmadı. Kardeşlerim doğduktan sonra babam bahçeden dışarı bile çıkmaz oldu. Babamın da, bizim de hali çok sinirliydi.

Bu arada karım kendi ocak işlerini ayrı tuttu. Babam ihtiyaç olan şeyleri kardeşimin çocuklarına sipariş edip getiriyordu. Kendisi ise üvey annem ve çocuklarını yalnız bırakmak istemiyordu.

Şimdi o günleri hatırlayınca kendimden nefret ediyorum. Babama ve üvey anneme bu kadar zulmetmişiz ama onlar bunu kimseye söylememişler.

İkinci kardeşim ve eşi sessizce bizim tarafdaydı. Bu yüzden babama yardım etmez, halinden pek haber almazlardı.

Evimiz ayrı olduktan sonra artık babamı bazen yemek yaparken ya da kıyafetlerini kendisi yıkarken görüyordum. O zamanlar aramıza girmeyip, çocuk sahibi olan babamın bu cezaları hak ettiğini düşünüyordum.

Hayallerle giden babam

Bu şekilde üç yıl geçti. Kardeşlerim dilini çözdü, ayağa kalkıp yürümeye başladı. Artık babam onları dışarı çıkarıyor, gezdiriyordu. Ben ve karım bu durumu görünce daha da sinirleniyorduk. Ama babamın mutlu görünüşü de yüzeyselydi. Tadını çıkaramadan yatıp kaldı.

Son üç yıllık sinirli hayat babamın kalbini kemirmişti: Bir süre hasta yattıktan sonra aniden vefat etti. Babam ölürken yanında ben yoktum. Sonra öğrendim ki kardeşlerim de yanında olmamış.

Babanın yanında onu görmeye gelen sadece kız kardeşi vardı. Babam vasiyetini de bu teyzesine söylemiş.

Cenaze ve sonrası taziye törenlerinde hiçbir şey olmamış gibi “üzülerek” oturuyordum. Günlerden birinde teyzem hepimizi toplayıp babamın son vasiyetinden bahsetti.

Yeğenlerim, ağabeyimin emanet sözü, büyükleriniz bu bahçede kalacak. Ama kardeşleriniz birlikte annenize ve kardeşlerinize (teyzem burada üvey kelimesini kullanmadı) kırdaki bahçenin başından iki odalı olsa da ev yapıp durumlarını düzelteceksiniz. Her biri durumuna göre katkı sağlayacak. Sonra onları yalnız bırakmayıp hallerinden haber alıp yardım edeceksiniz. Ayrıca o kırdaki bağdan bir kısmını onlara vereceksiniz. Ağabeyimin vasiyetleri bunlar” dedi.

Babam “durumuna göre katkı sağlayacaksın” derken özellikle beni kastetmişti. Çünkü kardeşlerime göre benim ekonomik durumumun iyi olduğunu biliyordu. Ya da bu sözü teyzem mi ekledi?! O zaman babamın vasiyetinden bile şüphe ettim.

Kardeşlerim teyzemin sözlerini sessizce dinlediler ama akıllarından neler geçtiği bana karanlıktı. Ben ise babamın vasiyet ettiği işlerin hiçbirini yapmayacağımı düşünüyordum.

Üvey annemizi ve çocuklarını dışarı attık

Babamın vefatından sonra karım ve benim üvey anneme karşı zulümlerimiz açık ve şiddetli olmaya başladı.

Kırdaki bahçeden ev yapma, sonrasında durumlarından haberdar olup yardım etme bir yana, biz açıkça üvey annemize “Çocuklarını al, geldiğin yere git” diye talepte bulunmaya başladık.

Üvey annem o zaman: “Tamam, ev de, arazi de, yardım da istemem, çocuklarımı kendim çalıştırıp bakarım. Sadece çocuklarım biraz büyüyüp kendilerini toparlayana kadar süre verin, sonra ben giderim” diye çok yalvardı.

Ama bizim gözümüz görmez, kulağımız duymaz oldu.

Sonunda onu küçük çocuklarıyla evden kovduk. Ama onun baba evine dönüp dönmediği ya da başka yerlere gittiği bize bilinmez kaldı.

O zaman “Nihayet kulaklarımız rahatladı, dertlerden kurtulduk” diye düşündüm. Ama dertlerin şimdi başlayacağını, Yaradan’ın beni çok ağır sınavlara tabi tutacağını bilmiyordum.

Son pişmanlık

Sınavların ilki elimdeki malımdan bir anda mahrum kalmam – bir dolandırıcıya kanmam ve sonucunda büyük miktarda borçlanmamla başladı.

Borçlu olduğum kişi paramı sıkıştırınca, çaresizlikten ona yaşadığım baba evimi hesaplamasını ve artan parayı vermesini teklif ettim. Ama o kabul etmedi. Sonunda ev ve bahçeyi satacağımı mahalleye ilan etmek zorunda kaldım. Alıcı da çabucak bulundu.

Evi satıp borcumu ödedim. Borçtan artan az miktar parayla babamın kardeşlerine ev yapması için kırdaki bahçemizde kendim ve çocuklarım için iki odalı bir ev yaptım ve taşındım.

İkinci sınavı ticaret dükkanımı kaybetmem, “iflas etmiş” listesine girmem ve herkesin güvenini kaybetmemle yaşadım.

Üçüncü sınavı ise kendimin, karımın ve çocuklarımın çeşitli hastalıklardan kurtulamaması oldu.

O zaman annemin: “Babanı evlendirin, onu üzmeyin, ‘Baba razı, Allah razı’ demişler” vasiyetini, babamın: “Kardeşlerinize bakın, onlar sizin kanınız” vasiyetlerini hatırladım. O zaman gözlerim açıldı ve ne kadar kötüleştiğimizi, yaptıklarımızın sadece günah olduğunu, anne babama ve Yaradan’a isyan ettiğimi anladım.

Hemen üvey annemi ve kardeşlerimi aramaya başladım. Önce üvey annemi baba evinde aradım. Ama beni hoş karşılamadılar ve üvey annemin nerede olduğunu söylemek istemediler. Çok ağlasam bile kör göze yaş çıkar, denildiği gibi, ben üvey annemin yakınlarına yaptığım zulümlerden pişman olduğumu, samimi olarak tövbe ettiğimi söyledim.

Onlar bana üvey annemin yeniden evlendiğini ve kardeşlerimi de yanına aldığını söylediler ve onları rahatsız etmememizi istediler. Ben onlara üvey annemden af dilemek ve kardeşlerimin halini öğrenmek için aradığımı söyledim. Bana güvenip güvenmediklerini bilemedim ama üvey annemin adresini verdiler.

Üvey annem komşu ilçedeki çocuğu olmayan bir adama evlenmiş. Aradığımda önce beni görüp korktu. O zaman ona yaptığım zulümlerden pişman olduğumu söyleyip af diledim. Üvey annem “affettim” dedi, ama bunu içten mi yoksa beni teselli etmek için mi söylediğini bilemedim. Kız kardeşim ve kardeşim beni tanıdı, ama arada görünmez bir sınır vardı.

Evet, o zamana kadar Yaradan kalbimin pasını silmiş, namaz kılmayı öğrenmiştim. Cuma vaazlarından dinimizde anne babaya saygının, onlara bakmanın, onları yüceltmenin önemli ve sevaplı işler olduğunu öğrendim, ama... artık çok geçti.

Yaşanan olaylardan çok pişmandım. Ama artık durumu düzeltemezdim. Ben anne babama ve Yaradan’a isyan etmiştim. Artık tek umudum Yaradan’ın rahmeti ve merhametiydi.

Keşke başkaları benim yaptığım hataları tekrarlamasın, anne babasını hayattayken başında taşısın, onlar dünyadan geçtikten sonra vasiyetlerini yerine getirsin.

Gayrat Yoldosh yazdı.
Ctrl
Enter
Bir Hata mı buldunuz?
İfadeyi seçin ve Ctrl+Enter tuşuna basın
Haberler » Yaşam » Babasının vasiyetini yerine getirmeyen çocuğun pişmanlıkları (Hayat hikayesi)