date

«Moskova "mafya"sından 500 dolar alacağımı aldım» — göçmen Özbek hikayesi


Yurt dışındaki Özbekler arasında Bahtiyor Tursun adı oldukça meşhurdur. Aslen evleri tamir eden usta olan Semerkandlı hemşerimiz, yurtdışında yaşadıklarını kağıda döküp sosyal medyada paylaşmaktadır. Kaleminden çıkan aşağıdaki hayat hikayesinin okuyucular için de ilginç olacağını umuyoruz.

Telefonumu karıştırıp “Oleg dev” olarak kaydedilmiş numaranın sahibini bulup, yeşil tuşa bastım. Üç-dört kez “tut-tut” çaldıktan sonra karşı taraftan ses geldi.
– Alo, dinliyorum.
– Selam Oleg, ben Baxaman, tanıdın mı? – dedim. O ismimi tam söylemekte zorlandı, hep bana Baxa derdi.
– Selam Baxa, nasılsın? – dedi, numaramdan tanımasına rağmen ismimi söyleyene kadar tanımaz gibi.
– İyiyim teşekkürler, Oleg kalan paramızı ne zaman vereceksin? – Hemen konuya girdim, lafı uzatmadan.
– Hangi para? Seninle tam hesaplaşmadık mı? – kendini savunmaya başladı beklenmedik şekilde.
– Hayır, tam vermemiştin, otuz bin ruble kalmıştı, evinin iç tamiratını tamamen bitirip çıkacağımız gün, “gelecek hafta kartına yatıracağım, gördün işçilik bana pahalıya patladı, biraz para sıkıntısı yaşadım” demiştin. O günden beri dört hafta geçti, her seferinde “gelecek hafta para olur” diyorsun, işte yine o zaman geldi, şimdi ne diyeceksin? – dedim.

Karşı tarafta kısa bir sessizlikten sonra:
– Para yok diyorum, başka bir kuruş vermem, tamam!
Doğrusu bu cevabı beklemiyordum. Yaklaşık üç ay evinde çalıştık, oldukça yakın tanışmıştık, evinde işimizi bitirip çıkacağımız gün yanımdaki iki arkadaşım “şimdi tam almazsak sonra vermez, ‘gelecek hafta’ çok olur, şimdi almak lazım” dediler. Ben ise Oleg’in aldatacak biri olmadığını düşünüyordum, ama şimdi açıkça vermiyorum diye oturuyor. Ne diyeceğimi bilemedim, biraz panikledim.
– Zaten söz vermiştin, bu para bizim emeğimizin karşılığı, neden vermiyorsun?!
– İşleriniz eksik, kalitesiz yaptınız!
– Yalan, işimizi bitirene kadar her gün karı-koca gelip kontrol ettiniz. Teslim gününde de defalarca sordum, işimizi beğendiniz mi? Eksik varsa gösterin, söyleyin dedim. Sen ve karın Mariya “işleriniz çok iyi, gerçekten çok güzel oldu her yer, biz beğendik” deyip teşekkür ettiniz. Eksik varsa şimdi gidip gösteririm, düzeltirim.
– Neyse para yok, bana geri dönüp telefon etme, evime de gelme. Elinden gelirse zorla al, beni tanıyorsun Moskova’da sadece iki kişiden korkarım, para meselesini unut! – diyerek telefonu kapattı.

Şoka girdim, böyle bir durum beklemiyordum. Oleg’in Moskova merkezine yakın, çok katlı yeni yapılmış binalarda bulunan üç odalı evinin iç tamiratını üç kişi yaklaşık üç ay boyunca yapmıştık. Ev sahipleri ailece, şehirden çok uzak olmayan bir kır evine geçici taşınmıştı. Biz tamiratı bitirene kadar her hafta karısı ve oğlunu getirip haber alırlardı. İnşaat için malzeme gerekirse Oleg ile arabasıyla gidip sipariş verirdik. Boyu tam iki metre, geniş yapılı, bana benzeyen iki adamın arkasına saklansa görünmez bu adamı ilk gördüğümde “dev işte bu” diye düşünmüştüm. Sürekli saçını ustura ile kısaltması görünüşünü daha da korkutucu yapıyordu. Telefonuma da bu yüzden “Oleg dev” olarak kaydetmiştim.

Bu üç ay içinde kaç kez birlikte inşaat malzemeleri pazarına gittik, tam hatırlamıyorum ama çok gittik. Arabası da devlerin bindiği pahalı araçlardan “BMW” markasının en yeni modellerindendi. Kendi söylediğine göre Mariya onun ikinci karısı, ilk karısından iki kızı varmış, yıllar önce boşanmışlar.

Mariya’ya aşık oldum, ama onun bana para, makam, itibar için evlendiğini biliyorum, elimde mal varlığım, gücüm olmasa on sekiz yaşındaki kız bana kırk iki yaşında biri olarak yanaşır mıydı? On yıldır birlikte mutluyuz. Bir oğlumuz var, gördün”.

Gerçekten de henüz otuz yaşına girmemiş Mariya, Oleg’in yanında genç kız gibi görünüyor. Güzelliği ve duruşu fotomodellere benziyordu. Bu sözleri yolda, inşaat malzemeleri pazarına gidip dönerken söylüyordu.
Para insanı böyle çıldırtıyor demek ki, büyük yolda giderken önümüzden geçen araçlardan biri biraz uygunsuz hareket etse bağırıp küfür ediyor, hemen aracın ön kutusundan tabancasını çıkarıp ateş edeceğim diye tehdit ediyordu. İlk kez elinde tabanca görünce çok korkmuştum, ne bela başıma geldi, mafya mı bu diye. Neyse ki tabancanın ateşlendiğini görmedim. Ama hep gökten konuşur gibi konuşur.

Moskova’nın en iyilerinden biriyim, bu şehirde sadece iki kişiden korkarım, başka kimse korkmaz” der durur. Genellikle güçlüler sessiz olur, böyle övünmez, ya Ruslarda farklıdır diye düşünürüm. Başta içime korku düşmüştü, bu bağıran adam yarın iş bitince paramızı vermezse, bir şey dersem tabancayı çıkarıp alnıma dayarsa diye.

On beş gün çalıştıktan sonra, risk alıp avans olarak biraz daha büyük para istedim, verirse iyi, devam ederiz, vermezse on beş günlük emeğimiz yanar, yavaş yavaş işi bırakır gideriz diye düşündüm.
– Parada sorun yok Baxa, endişelenme – dedi, istediğimden biraz fazla verdi.
İçim rahatladı. Sonraki sefer de para istediğimde tek kelime etmeden verdi. Şimdi sona gelince, onun için önemsiz olan otuz bini vermiyorum diye oturuyor açıkça.

O gece hiç uyuyamadım. Göçmenlikte her şeyi gördük, firmada çalışırken çok paramız kaldı, kandırıldık, kendi insanlarımız tarafından aldatıldık. Çalışarak, görerek insan yavaş yavaş olgunlaşıyor, son zamanlarda genellikle özel evlerin iç tamiriyle uğraştık.

Doğrudan, araya kimse koymadan, ev sahipleri olan Ruslarla konuşulursa bu işte aldatma olmaz. Ama... Ben inanıp aldatmaz diye düşündüğüm Oleg dev böyle yapıyor. Derdimi kime anlatayım şimdi? O dev bu yerin polislerinden korkmaz, buna bizzat şahit oldum. Bir keresinde komşular çok gürültü yapıyor diye şikayet etmişler. Ne yapalım, inşaatta perforatör kullanmadan olmaz. Sonuçta bölge amiri bir meslektaşıyla gelip beni ve iki arkadaşımı götürdü. Polis karakolunda otururken Oleg’e telefon ettim, durumu anlattım. Bir saat geçmeden geldi ve tüm karakolu ayağa kaldırdı. Bölge amirini öyle bir azarladı ki, karakolda kimse “ne yapıyorsun” diyemedi.

Düşünüp karar veremedim, başım ağrıyor, hiç uyuyamıyorum. Otuz bin ruble, beş yüz dolar demek. Eğer bu parayı alamazsam, yanımdaki iki arkadaşıma kendim çalışarak vermem lazım. Ben on bin zarardayım, yetmezmiş gibi bu ikisine de onar bin vermek zorundayım şu an çalıştığımız yerden.

Bizimkiler böyle, eğer bir yerde paramızı alamazsak, “ben seninle konuştum, bana fark etmez, verir mi vermez mi, sonunda senin işin” der, paramı bulup veririm, ya da Özbekistan’da seni mahkemeye veririm diye tutturana birkaç kez çalışıp para da kazandırdım. Kısacası, dört kişiyi ikna edip işe almak, yönetmek çok sorumluluk gerektiren iş.

Oleg devin yanına doğrudan gitsem mi, yüz yüze olsak verir... Dört adamını çağırıp döverse, kimsesiz ormana götürüp bıraksa, burada beni kim arar diye kalbime korku düşüyor. Ne yapayım? Otuz bin alacağım diye deve karşı çıkayım, ölürsem ne olur... Akla neler geliyor, uyusan bari, sabaha bir şey olur diye kendimi teselli ediyorum.

Sabaha yakın gözlerim kapandı. Üç saat uyudum, kafam iyi çalışmaya başladı sanırım, yüzümü ellerimle yıkadım ve deve telefon ettim. İlk aramada açmadı, ikinci açtı, iyi ki.
– Ne diyorsun? Sana telefon etme demiştim – dedi ben konuşmaya başlamadan.
– Oleg, beni dikkatle dinle, çok söylüyorsun ya, Moskova’da sadece iki kişiden korkarım diyorsun, kim onlar?
– Şimdi sana ne lazım? Yoksa gerçekten onların yanına mı gitmek istiyorsun? – diyerek alaycı güldü.
– Sen söyle önce.
– İsmini söylemem lazım mı, biri Moskova’nın en büyüğü, diğeri Rusya’nın en büyüğü.
– Sen korktuğun üçüncü kişi de varmış, eğer bugün paramı kartıma yatırmazsan, ona söylerim.

Başta çok güldü, sonra sordu.
– Kimmiş beni korkutan o kişi?
– Karın Mariya!
– A... Mariya’dan mı korkuyorum? Sonra paramı senden Mariya mı verecek? – yine keyifle güldü.
– Beni dinlersen neden korktuğunu anlarsın, senin için önemsiz olan para yüzünden ailenin bozulmasını istemezsin. Hatırlıyor musun, arabanda inşaat malzemeleri pazarına giderken bana söylediğin sözleri.

Baxa bir ricam var, bir iş yapmamız lazım. Bunu sadece sen ve ben bilmeliyiz. Hatta ortakların bile bilmemeli, özellikle Mariya kesinlikle bilmemeli, eğer bilirse bana güvenmez, beni takip ediyor diye rezil eder, bütün sırlarımı bilir. Bu yüzden bu sır kalmalı. Şimdi pazardan üç tane küçük kamera alacağız. Yani gizli kamera, evi üç yere kuracaksın, yatak odamıza, büyük kapıdan girilen salona ve mutfağa. Biliyorsun ben sık sık seyahat ediyorum, Mariya henüz genç, güzel, oyun oynamak istiyor. Doğrusu ona güvenmiyorum, bana ihanet edebilir. Her adımını takip etmem lazım. Senden rica ediyorum, bu kameraları kimsenin bilmeyeceği şekilde kurup git” demiştin, o kameralar şu an evinde çalışıyor. Bunu sadece ikimiz biliyoruz. Mariya da bilse ne olur acaba?

– Sen... sen... söz vermiştin kimseye söylemeyeceğine, erkek adam sözünde durmalı. Seni bulsam ne yaparım, biliyor musun?!
– Bulamasan da, ben şu an havaalanındayım, yakında uçuyorum. Eğer on beş dakika içinde kartıma otuz bin yatmazsa, Mariya’ya mesaj atacağım. Onun numarası bende, birkaç şey de eklerim kendimden. Natasha diye bir ceza da varmış... Üç gizli kamerayı görünce Mariya bana kesin güvenecek.
Oleg bir şeyler söyleyip çok küfretti, çıtırtı seslerinden bir şeylerin kırıldığını anladım.

– Anlaştık, şimdi kart numarana parayı yatırıyorum. Ama ben sana güvenerek bu işi yaptım, sözünde durmamak, sırrı satmak olmaz – dedi.
– Sen sözünde durdun mu? Sen sözünde durursan ben de dururum – dedim.
– Sonra yine sormaz mısın? Yine Mariya’ya söylerim demez misin? – Gece hissettiğim korkuyu şimdi o yaşıyordu, sesinden anladım. Bu bağıran adamın karısından böyle korktuğunu biliyordum.
– Ben senden sadece bizim çalıştığımız emeğimizin karşılığını istedim, fazladan bir kuruş istemem, kartıma para geçer geçmez senin ve karının telefon numaralarını sileceğim, söz veriyorum.
O susup telefonu kapattı.
Beş dakika geçmeden telefonuma mesaj geldi. Kartınıza falanca falancaev otuz bin ruble gönderdi diye.
Bu olaylara neredeyse üç yıl oldu.
* * *
Not: Ruslar bunları okumaz diye isimler ihtimale karşı değiştirilmiştir.
Bahtiyor Tursun
24.04.2021
Ctrl
Enter
Bir Hata mı buldunuz?
İfadeyi seçin ve Ctrl+Enter tuşuna basın
Haberler » Yaşam » «Moskova "mafya"sından 500 dolar alacağımı aldım» — göçmen Özbek hikayesi
-->